Tunus’a Kimler Gitmeli, Niye Gitmeli?

0
2616

“Bu yazı Arap baharı öncesi, Tunus BOP Projesi kapsamında dönüştürülmeden önce yazılmıştır. Bugünkü durumu yansıtmamaktadır.”

Kuzey Afrika’yı merak ediyorsanız, bir Arap ülkesini ve sahrayı hiç görmediyseniz, çok ucuza, çok güvenli bir ülkeyi ziyaret edip dolandırılma korkusu olmadan bir de araba kiralayarak, trafik derdi de olmaksızın tüm ülkeyi kendi kendinize gezmek istiyorsanız hele bir de Yıldız Savaşları filmlerinin nerede çekildiği sizi ilgilendiriyorsa, siz mutlaka Tunus’a gitmelisiniz. Ayrıca “efendi insanlar görmek bana her zaman iyi gelir” diyenlerdenseniz, Tunus gene size göre. “Yazın giderim, Antalya’dan ucuza tatil yaparım” diyorsanız o da bir seçenek, çünkü Akdeniz kıyısında gerçekten yeterli tesisleri var. Ama Fas’ı gördüyseniz ya da hayaliniz görmekse, sadece turistik câzibe açısından gitmeyebilirsiniz derim. Ben Suudi Arabistan ve Mısır’ı, Dündar ilâveten Suriye ve Fas’ı gördükten sonra eğitim, disiplin ve laikliğin bir Arap ülkesine getirdiği medeniyet farkını Tunus’ta ibretle not ediyoruz. Aslında radikal İslâmcı Cezayir’in komşusu olmasına rağmen insana ve eğitime verdiği önemle elde ettiği başarı dünyada ne kadar az dikkate alınsa da sonuç çok belirgin. Uzun yıllar sömürge olmasının verdiği, kendi kaynaklarının değerini anlamış olma, tüketim ve ithalât çılgınlığından kaçma bilincine, hiç sanmıyorum ama keşke bizim turistler gittiğinde “ay yiyecek hiç bir şey bulamadık şekerim!” demeden önce biraz kafa yorabilseler.

İşte iki haftalık bir seyahat sırasında Thailandlıları evlat edinmemizin hikayesi!;

Hammamet

On dört günlük bir tur satın alarak Yeşilköy’den Türkmenistan Havayollarının Aşkabat aktarmalı uçağına bindiğimizde, henüz başımıza geleceklerden haberimiz yok. Zaten dokuz saat sürecek yol, Aşkabat hava alanının boş ve soğuk hangar-terminalinde sert sandalyelere tüneyerek ve ayakkabılarını çıkarıp, banklara upuzun yatmış Türkmenleri izleyerek geçen bir dört saat ilâvesiyle, sabır sınırlarını zorlayan bir hal alıyor. Daha uçaktan inerken kamera ile hava alanını çekmek istediğimde, eski komünist dönem polislerine benzeyen bir polis gayet sert şekilde çekime engel oluyor, kameranın içindeki kaseti çıkarıp, parçalayıp yere atıyor. Türkmenistan böylece bir dakika içinde bizim için bir daha asla gelinmeyecek, hatta uçağına da binilmeyecek, aktarma bile yapılmayacak bir yer haline geliveriyor!

Tabiat güzelliği; 6/10

İnsanların genel karakteri ve yabancıya davranışı; 8/10

Türk insanına tavrı; 9/10

Yeme-içme kültürü; 3/10

Sanat, kültür, mimari; 6/10

Fiyatlar; 7/10

Güvenlik; 8/10

Kişisel ilginçlik katsayısı; 5/10

Bir daha gider miyim?; Hayır!

Tunus, bizim çok merak ettiğimiz, gitmeyi hayal ettiğimiz bir ülke hiç olmadı. Gitmeye karar verişimiz, Aralık ayının ortaları, en geç bir hafta içinde yılbaşı gecesini de kapsayan uygun fiyatlı bir yurt dışı turu aramamızla oluşuyor.

Kuzey Afrika iklimi hakkında fazla bilgimiz olmadığından o mevsimde sıcak olacağını, hatta denize girilebileceğini ümit ediyoruz.

Otelimiz Hammamet’te Akdeniz kıyısında, bizim sahil otellerine benzer, 4 yıldızlı Yasmine Beach. Bu bölgeye yaz dışında gelmek çok akıllıca olmaz. Açık havuzlardan ve plajdan istifade mümkün değil çünkü hava güneşli olmasına rağmen çok soğuk.

Başkent Tunis uluslararası hava alanından otele otobüslerle geliyoruz. Ertesi sabah bir Renault Symbol kiralayıp önce civarı gezerek ülkeyi tanıma turlarına başlıyoruz.

Tunus bir Arap ülkesi olarak beklediğimizden çok farklı çıkıyor.

Kendisini Fransız sömürgesi olmaktan kurtaran ve laik bir cumhuriyet kurma konusunda Atatürk’ü örnek alan Habib Burgiba’nın öncülüğünde bir gelişme hamlesi başlatan Tunus, öncelikle çağdaş eğitime önem vermiş. Güneyde çölde bile gezerken kime hitap etseniz size iki lisandan cevap verebiliyor. Ülkede herkes Fransızca öğrenmek zorunda.

İstanbul’dan sonra çarşıları, pazarları bize mahrumiyet bölgesi gibi görünüyor. Yiyecek çeşidi bulmak bile sorun olabiliyor ama ülkenin kaynaklarını gereksiz lüks yerine kalkınmaya ve eğitime harcama kararı verilerek doğru bir bir iş yapıldığı kesin.

Çirkin, kontrol dışı yapılaşma az. Ülke mimarisine sahip çıkılmış, mavi doğramalı ve kapılı, çini süslemeli küçük beyaz evler, çöl fırtınalarına karşı iç avlular, değişik renklerde seramik çatı kiremitleri tüm ülkede karşınıza çıkıyor ve ortak bir mimari duygusu oluşturuyor.

İnsanlar genel olarak dürüst ve namuslu davranıyorlar. Taksi şoförleri, esnaf, beş misli fiyat teklif etmeden hakları olanı istiyorlar. Buna rağmen çok turistik olan çarşılarda fiyat kontrolü yapıp pazarlık etmek mutlaka gerekiyor. Tunus ucuz bir yer değil. Dinarın değeri yaklaşık Amerikan doları gibi.

Çarşılardan baharat, taş ve ahşap küçük süs eşyaları alınabilir. Kuş kafesleri dünyaca meşhur ve farklı malzemelerden değişik boyutlarda bulunuyor. Tunus evleri ve kapıları gibi yapılmış lambalar ve Berberilerin kutsal saydığı Fatima’nın eli, çeşitli metaller-ahşap-cam takılar şeklinde tipik hediyelik eşyalardan. Çöl Berberilerinin yaptığı eşyalar ilginç. Elde boyanmış kumaşlar, mücevher, halı, kilimler alınabilir. Ben en çok erkekler için dikilmiş ve her yerde bulunmayan ipek, yakasız mintanları ve yelekleri beğendim. Kendim için nakışlı çok güzel bir yelek aldım ve bir resmimde kullandım. Fiyatlar makul olmakla beraber has ipek olanları oldukça pahalı. Antika olanları çok güzel fakat daha da pahalı.

Türklere sempatileri var ve her yerde sevgiyle karşılaşıyorsunuz. Dünya kupasından hatıra ”Hasan Şaş, yavaş, yavaş” bir tekerleme gibi, her yerde insana fenalık getirecek kadar sık tekrarlanıyor.

Kaç-göç yok. Şehirlerde kadınların bazısı açık, bazısı saçları önden biraz görünecek şekilde normal başörtüsü bağlıyor. Kıyafetler gayet normal. Etekler diz altında. Başını bağlayanlar bile, bizdeki gibi yerleri süpüren eteklerle dolaşmıyor ve başına bir kafa büyüklüğünde hotozlar oturtmuyor. Kadının toplum içindeki yeri tartışma konusu olmaktan çıkmış. Çarşıda, pazarda, her yerde rahatlıkla yalnız dolaşıyorlar.

Şehirlerde erkekler normal giyiniyor, kenar mahallelerde, ülkenin içlerine doğru ve yaşlılarda geleneksel entariler, yelekler, çöl kumuna karşı başlık ve örtüler görülüyor.

Ünlü yemekleri kuskus, sulu, etli, yağlı bulgur yemeği ve bizim kuskusa benzemiyor. Turistler bayılıyorlar ama biz yiyemiyoruz. Safranlı pilav da çok yaygın. Yiyecek konusunda biraz sıkıntımız oluyor. Pizza diye bildikleri, ya hamur üstüne peynir ve salça veya ton balığı. Meyve çeşidi pek bulunmuyor. Pazarlarda sadece elma görüyoruz. Kendilerinde yetişmesi gereken narenciye bile az bulunuyor. En önemli ürünleri hurma. İri, açık renk ve şeffaf bir cins olan Tunus hurması taze olarak her yerde bulunuyor.

Normal çay yok denebilir. Çay dedikleri, içine çok şeker ve dolmalık fıstık atılmış bulanık bir nane çayı. Her yerde o içiliyor.

Bizim kaldığımız turistik 4 yıldızlı otelde bile menüler zayıftı. Bazen ne yiyeceğimizi şaşırıyorduk.

Tunis-Kartaca-Sidi Bou Said-Bardo Mozaik Müzesi

Royal Benja Oteli Sukhumvit caddesinde, şehrin meşhur Go-go barlarının olduğu eğlence caddesi Patpong’a ve alışveriş merkezine çok yakın, çok katlı bir otel. Ertesi günden itibaren elimizde şehir haritası, Bangkok’un meşhur Tuktuk’ları  ile şehir turlarına başlıyoruz. Tuktuklar, üstü kapatılmış, yanları açık üç tekerlekli motorlu taksiler. Fiyatları ucuz olduğundan iyi pazarlık yapmak suretiyle her yere rahatlıkla gidilebiliyor. Zaten alabildiğine pazarlık Thailand’ın olmazsa olmazı!. Ne isterlerse yarısını teklif etme durumu Mısır gibi burada da mevcut. Bir süre sonra satıcının yüzüne bakarak nerede duracağınızı öğreniyorsunuz ve ayrıca satıcılar hangi yaşta olursa olsun o kadar sevimliler ki, kızmak mümkün değil. Güler yüz ve sempati Thai halkının en önemli özelliği.

Şehir çok büyük, karmaşık ve ilginç, hem gece hem gündüz gezecek çok yer olduğundan bir hafta az geliyor.

BAŞKENT TUNİS VE ÇEVRESİ

Hammamet’ten Tunis’e gelirken sahilleri görmek için Cap Bon’dan dolaşıyoruz. (Haritada pembe gidiş, mor dönüş yolu) Bu bölge Tunus’un su bulunan ve en bereketli topraklarının olduğu bölge. En çok tarım burada ve bağcılık, meyvecilik de yapılıyor.

Sousse-Kairouan-Gabes

Tunis bir Avrupa başkenti gibi güzel ve etkileyici. Geniş caddeler, ağaçlıklı bulvarlar, güzel binalar, şık dükkânlar, pastaneler var. Özellikle bakanlıkların olduğu muhit, havuzlar, bakımlı parklar, Fransız döneminden kalma binaların mimarisi ile gerçekten etkileyici. Eski şehir Medina’da Souk yani çarşı, bizim Kapalı çarşının küçüğü. İçinde pek çok otantik eşya bulunabiliyor. Yalnız biraz fazla turistik ve satıcılar da çok profesyonel olmuşlar. Burada çok iyi pazarlık etmek gerekiyor. Tunuslu’lara hitap eden bir çarşı ve gerçek Tunus işlerini bulmak için Sfax’ta bulunan Medina’ya gitmek daha uygun olur.

Kuzeye doğru yola devam edildiğinde, Kartaca harabeleri ve turistik Sidi Bou Said görülebilir. Yol boyu ağaçlık ve çok güzel manzaralı. Yüksek bürokratlar ve diplomatların oturduğu mahalleler en şık bölgeler. Deniz kenarındaki Kartaca harabeleri oldukça ilginç. Tarihi Zama arkeolojik kentinin bulunduğu bu yerde ünlü komutan Hanibal, Scipio komutasındaki Roma ordularına karşı hayatı boyunca aldığı ve intiharına sebep olan tek yenilgiyi yaşamış. Sonradan Romalılar tarafından buraya bir şehir kurulmuş. Hem Roma öncesi hem sonrasına ait kalıntılar var.

Dünyaca ünlü mozaiklerin olduğu Bardo Milli Müzesi de mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Burada bulunan mozaiklerde altı renk kullanılmışken on üç renk mozaikleriyle Nizip’te bulunan Zeugma’nın dünya mirası olarak neden o kadar önemli olduğunu anlıyoruz.

Sidi Bou Said, az ileride, Kartaca koyu’na yukarıdan bakan bir burun. Bu turistik yer, bizim Antalya kale içi gibi. Dar sokaklar ve pek çok mavi kapılı, pencereli güzel beyaz evler var. Aralarda lokantalar, kafeler, hediyelik eşya satıcıları bulunuyor. Çoğu bizim nargile kahvehaneleri tarzında. Nane çayı veya kahve de içilebiliyor. Tezgâhlarda yiyecekler satılıyor. Burada yediğimiz, bizim lokmanın daha büyük ve pudra şekerli olanı, Tunus’ta yediğimiz en lezzetli yiyecekti.

Kuzeye doğru devam edip Bizerte şehrine geliyoruz. Burası Tunus’un tabiat olarak en güzel şehri. Deniz kanallar oluşturarak içeri giriyor. Çok sayıda köprüler var. Büyük bir liman şehri. Şehrin iç kısımlarına, eski çarşıya yürüyoruz. Anadolu kasabaları gibi gösterişsiz ama hareketli sokaklar, dükkânlar arasında dolaşıyoruz. Rahatlıkla yemek yeniyor, alışveriş edilebiliyor. Kimse rahatsız etmiyor. Arabanızı korkusuzca park edebiliyorsunuz.

Deri eşyalar bol bulunuyor. Çantalar, ayakkabılar özellikle terlikler. Berberilerin elde dikerek yaptığı bu ürünlerin bazıları gerçekten çok güzel.

Şehir çok hoşumuza gidiyor fakat geç vardığımız için fazla görme fırsatı bulamıyoruz. Bu nedenle güneyden dönüşte bir kere daha gelmeye karar veriyoruz.

Matmata-Douz-Kebili

ÇÖL

Haritada kırmızı ile gösterilen güzergâhı takip ederek çöle iniyoruz.

Sousse; Beyaz binalarıyla güzel, turistik bir sahil şehri. Pek çok tesis var. Kordon boyu, Medina, Büyük cami, mezarlık, ilginç yerler.

Kairouan; 50 camili şehir olarak biliniyor. İslamiyet için kutsal bir yer ve ülkenin en eski şehirlerinden. Ahşap kapılarının güzelliği ile dikkat çeken Büyük Cami en önemli ziyaret merkezlerinden biri. Bu şehir ayrıca halıcılık merkezi. Geometrik desenli Berberi kilimleri modern dekorasyonda çok ilgi çekiyor.

Gabes; Kayısı, incir, zeytin, nar ağaçları ve zengin hurmalıklar ile çöl arasında kalan bu şehir, güneye çıkış kapısı gibi. Geleneksel sanatlar, sepetçilik, mücevher imalatı var.

Matmata; Evlerin ve avluların inşa edilerek değil, kazılarak yapıldığı bu çok tanınan ve turist çeken yer mutlaka görülmesi gereken bölgelerin başında geliyor. İnsanlar kuzeydeki gibi dost canlısı değil ve turistten para kazanma amacına yönelikler. Fotoğraflarını çekseniz bile bir şey ödemek zorunda kalabiliyorsunuz.

Onk Jemal; Yıldız Savaşları filminde bar sahnesinin çekildiği plato turistlerin en çok ilgi gösterdiği yerlerden. Etrafında baraka şeklinde yiyecek, içecek büfeleri ve salaş çayhaneler var. Ayrıca çölde deve ile gezmek ve 4×4 jiplerle çöl safarisi yapmak mümkün.

Onk Jemal-Yıldız Savaşları film seti

Tozeur; Çöldeki bu şehir, kum rengi dikdörtgen tuğlaların değişik desenlerle bir araya getirilmesiyle oluşan mimarisiyle kendine has bir yer. Gelişmeye ve eğitime en fazla karşı koyan, en tutucu bölge burası. Tunus’ta en çok bisiklet burada bulunuyor. Kadınlar üstlerine çarşaf giyiyorlar. Çarşafın üstündeki kurdelenin rengi evli veya bekâr olduğunu gösteriyor. Mavi evli, beyaz bekâr demek. Evler iç avlulu. Işığı oradan alıyor. Muhafazakârlıktan dolayı dışarıya pencere varsa bile palmiye yaprağından yapılan kafeslerle kapatılmış. Çok güzel ahşap ve metal işçiliği olan kapılara rastlanıyor. Gene en çok mavi kullanılıyor.

Degache-Tozeur-Nefta

Çölün içinde yeraltı suyu bulunan vahalarda binlerce hurma ağacı var. Buralar kanal boylarında yeşillik, ağaçlık, çiçeklerin olduğu çok güzel yerler.

Kumaşlar, halı ve kilimler, toprak kaplar, seramik, değerli taşlar, sahra gülü ya da çöl gülü denen, gül şeklinde kum taşları da sadece burada sahrada ve kuzey Amerikanın belli bir bölgesinde bulunuyor.

Nefta; Sufizm için önemli bir dini merkez olan bu şehir, çok yakın olmasına rağmen Tozeur’dan daha az turist alıyor.

Pek çok zaviye bulunuyor ve çağlar boyunca dini açıdan cazibesi olmuş. Vaha’da 150 doğal kaynak suyu çıkıyor ve meyve kalitesi çok iyi olan 300.000 hurma ağacı var.

Gafsa; Zengin fosfat yataklarının merkezi olan bu şehir zengin ve hareketli fakat turistik değil. Roma hamamları çok ilginç, hâlâ kullanılıyorlar ve benzerlerine Tunus’ta rastlanmıyor.

Metlaoui-Gafsa-Sfax

Sfax; Tunus’un ikinci büyük şehri ve ticaret merkezi. Turistik olmadığından, tüccarlara yönelik pek çok otel ve lokanta olmasına rağmen fiyatlar diğer şehirlerden ucuz. Ticari hareketlilik açısından liman bölgesi ilginç olmakla beraber alış veriş için iç talebe yönelik çeşit, kalite ve fiyatlarıyla Medina daha cazip. Eski şehrin sokakları hâlen yaşanan yerler. Şehrin surları 2. Dünya savaşında tahrip olmasına karşın hâlâ iyi durumda.

El Jem-Monastir

El Jem; Kumla kaplı küçük, kişiliksiz bu şehrin içindeki ünlü Kolezyum’a benzeyen Roma tiyatrosu, görünce insanı şoka uğratıyor. Tiyatro ayakta ve gayet iyi durumda fakat şehrin pek turistik olduğu söylenemez. Güneye giden turistlere uğrak yeri oluyor. Kalınan bir yer değil.

Monastir; Habib Burgiba’nın doğduğu ve anıt mezarının bulunduğu bu şehir modern bir marinaya sahip güzel bir sahil şehri. En önemli cazibe merkezi denizin hemen kenarında bulunan ve Anıt mezara da yakın olan Ribat. (kale-manastır) Başarılı bir restorasyon geçirmiş ve bugüne kadar pek çok ünlü tarihi filmde kullanılmış.

Bizerte

Sahilden devam edip otelimize dönüyoruz.

Daha sonra kuzeyde, Tunis’e 66 km, Sicilya ve Sardinya’ya yakın, hem de kuzey Afrika’nın en kuzey noktası (Cap Blanc) Ras al-Abyad’a 15 km. uzaklıktaki kuzey Afrika’nın Venedik’i Bizerte’e tekrar gidiyoruz. Bu şehir Tunus’un en eski şehirlerinden biri. Arap’lar tarafından Roma’lılardan alınmış. Hem turistik hem otantik. 2010 yılında yat marinası devreye girecek büyük bir liman şehri. Hem şık ve güzel turistik lokantalar, hem birkaç sokak içeri yürüdüğünüzde halkla birlikte yiyebileceğiniz basit, ucuz restoran ve çayhaneler bulmak mümkün. Tekstil merkezi olduğu için geleneksel kumaş ve deri eşyalar, çantalar, ayakkabılar, hediyelikler bulunuyor. Ucuza hoş şeyler satın alıyoruz. Ocak ayı çok soğuk olduğundan maalesef dışarıda rahatça dolaşamıyoruz. Bahar aylarında gitmekte yarar var.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here