Vietnam savaşı sırasında Amerikalıların her açıdan perişan ettiği, fuhuş, homoseksüellik, uyuşturucu ve çocuk istismarının merkezi haline getirilen küçük, güzel bir ülke. Halen tüm dünya kart sapıkları ve pedofillerinin ilgisinin, bireysel ve organize turlar şeklinde devam etmesiyle, iyi niyetlerinin ve yoksulluklarının kurbanı edilen bir ulus. Dinlerinin ve kültürlerinin getirdiği sakinlik ve yumuşak başlılık nedeniyle karşı koymakta zorlanan, içleri de dışları da güzel bu insanları sevmez misiniz?
İşte iki haftalık bir seyahat sırasında Thailandlıları evlat edinmemizin hikayesi!;
On dört günlük bir tur satın alarak Yeşilköy’den Türkmenistan Havayollarının Aşkabat aktarmalı uçağına bindiğimizde, henüz başımıza geleceklerden haberimiz yok. Zaten dokuz saat sürecek yol, Aşkabat hava alanının boş ve soğuk hangar-terminalinde sert sandalyelere tüneyerek ve ayakkabılarını çıkarıp, banklara upuzun yatmış Türkmenleri izleyerek geçen bir dört saat ilâvesiyle, sabır sınırlarını zorlayan bir hal alıyor. Daha uçaktan inerken kamera ile hava alanını çekmek istediğimde, eski komünist dönem polislerine benzeyen bir polis gayet sert şekilde çekime engel oluyor, kameranın içindeki kaseti çıkarıp, parçalayıp yere atıyor. Türkmenistan böylece bir dakika içinde bizim için bir daha asla gelinmeyecek, hatta uçağına da binilmeyecek, aktarma bile yapılmayacak bir yer haline geliveriyor!
Thailand
Tabiat güzelliği; 9/10
İnsanların genel karakteri ve turiste muamelesi; 9/10
Türk insanına tavrı; 9/10
Sanat, kültür, mimari; 10/10
Güvenlik; Dikkatli olup bazı yerlerden uzak durulursa 8/10
Kişisel ilginçlik katsayısı;10/10
Bir daha gider miyim? Kesinlikle giderim ama bu sefer Samui ve Phuket adaları ile kuzeyde Chiang Mai, Chiang Rai’i görmek için.
Bangkok
Bangkok hava alanında akşam saati uçaktan indiğimizde İstanbul’un kış kıyafetleri henüz üzerimizde ve o güne kadar rastlamadığımız bir sıcak yüzümüze çarpıyor. Tarif gerekirse “Ağustos sıcağında İstanbul’da öğle vakti bir döner tezgâhının önü” yaklaşık bir fikir verebilir! Turla geldiğimiz için otobüse bindirilip şehrin merkezindeki otelimize doğru yola çıktığımızda sıcaktan sonra Bangkok’un insanı çarpan ikinci gerçeği ortaya çıkıyor; Çıldırtan trafik!. İş çıkışı saati ve yaklaşık on milyon nüfus caddelere boşalmış eve gitmeye uğraşıyorlar. Sonradan öğrendiğimize göre bu şehirde bir yerden bir yere gitmek saatler alabiliyor.
Royal Benja Oteli Sukhumvit caddesinde, şehrin meşhur Go-go barlarının olduğu eğlence caddesi Patpong’a ve alışveriş merkezine çok yakın, çok katlı bir otel. Ertesi günden itibaren elimizde şehir haritası, Bangkok’un meşhur Tuktuk’ları ile şehir turlarına başlıyoruz. Tuktuklar, üstü kapatılmış, yanları açık üç tekerlekli motorlu taksiler. Fiyatları ucuz olduğundan iyi pazarlık yapmak suretiyle her yere rahatlıkla gidilebiliyor. Zaten alabildiğine pazarlık Thailand’ın olmazsa olmazı!. Ne isterlerse yarısını teklif etme durumu Mısır gibi burada da mevcut. Bir süre sonra satıcının yüzüne bakarak nerede duracağınızı öğreniyorsunuz ve ayrıca satıcılar hangi yaşta olursa olsun o kadar sevimliler ki, kızmak mümkün değil. Güler yüz ve sempati Thai halkının en önemli özelliği.
Şehir çok büyük, karmaşık ve ilginç, hem gece hem gündüz gezecek çok yer olduğundan bir hafta az geliyor.
Ücretli günlük geziler
Tur şirketinin pakete dâhil gezilerini onlarla yapıp, ücretli olanları kendi kendimize yapmak bizim prensibimiz. Çünkü aksi takdirde duruma ve yere göre iki veya üç katı para ödemek zorunda kalıyorsunuz. Şirketler genellikle paket turları ucuza satıp, asıl kazancı günlük gezilerden elde ediyorlar. Aynı mantık gemi gezilerinde de mevcut. Dil biliyorsanız, uygun ülkelerde araç kiralayabiliyorsanız, güvenli yerlerde umumi vasıtaları kullanabiliyorsanız, seyahate çıkmadan önce iyi bir araştırma yapıp görmek istediğiniz yerleri belirlemişseniz, bizim gibi yaparak hem maliyeti düşürebilir, hem bir otobüs dolusu insanın indi-bindisiyle, kaprisleriyle uğraşmak zorunda kalmaz, daha fazla yer görebilirsiniz. Ayrıca dünyanın öbür tarafına da gitseniz etrafınızda bir otobüs dolusu Türkçe konuşan kişi ile memleketinizden ayrıldığınızı fark bile etmiyorsunuz. Bu nedenle biz tur aldığımızda genellikle sadece uçak ve otel hizmetlerini kullanır, ülke içindeki gezileri kendimiz yaparız.
Tapınaklar
Thailand’ın en ilginç ve görülmesi gereken yerleri tapınakları ve Bangkok’ta yaklaşık dört yüz adet var. Bunların bir kısmı inanılmaz güzellikte siluetleriyle, şehri ikiye ayıran Chao Phraya nehrinin kıyılarına karşılıklı oturtulmuşlar. En güzellerinden biri olan Wat Arun, nehrin batı yakasında, diğer bir ünlü tapınak olan Wat Pho yakınında bulunuyor. Kırık porselen parçalarıyla yapılmış müthiş güzel süslemeleriyle ve Çin gemileri ile Thailand’a getirilmiş Çin heykelleri ile meşhur.
Büyük Saray ve Wat Phra Kaew; Birkaç yapıdan oluşan bir kompleks ve olağanüstü mimari detaylara sahip. İçinde Thai sanatlarına ait bir hazine dairesi var. Ayrıca Buddha’nın bedenine ait parçaların bulunduğu kutsal mezar Phra Si Rattana-Chedi de bu kompleks içinde bulunuyor.
Altın Buddha ve Yatan Buddha tapınakları genellikle turların standart gezi listesine dâhil ediliyorlar. Diğerlerini meraklılar kendileri gezmek zorunda.
Tapınakları ziyaret esnasında turistlerden ortama saygılı şekilde giyinmeleri ve davranmaları talep ediliyor.
Neler Yapılabilir?
Çiçek Pazarı, Çin Mahallesi, Chao Phraya’danehir turu, ücretli geziler olup insan kendisi çok daha ucuza gerçekleştirebiliyor.
Gerçek Thai Boks maçı izlemek isteyenlere gece yalnız gitmeleri tavsiye edilmiyor. Turistlere yönelik gösteri maçları görülebilir. Bangkok’un emniyetsiz bir şehir olabileceği ve dikkat edilmesi gerektiği rehberler tarafından gelen herkese söyleniyor. Gece Patpong’da bulunan barlarda hem güzel kızlar, hem travestiler gösteri yapıyor. Thailand, Vietnam savaşı sırasında gelen Amerikan askerleri zamanı bir fuhuş merkezi haline gelmiş. Uzak doğulu insanın dininden ve geleneklerinden gelen yumuşak, nazik, şiddetten uzak kişiliği ve yoksulluğu, batılılar tarafından her türlü seks istismarına konu edilmiş. Halen ucuz ve sıcak ülkede kışı geçiren çok sayıda yaşlı Avrupalıyı sokaklarda torunları yaşındaki küçücük kızlarla el ele görüyorsunuz, mideniz bulanıyor. Gerek dünya, gerek Türkiye’den seks amaçlı gelen çok kişi var. Otellerde ve yollarda çok sayıda örneğe rastlamak mümkün. Her şey o kadar kanıksanmış ve alenî cereyan ediyor ki, Patpong’daki Go-go barda eşim ve delikanlı oğlumla gösterisini izlediğimiz travesti, gelip bana “mama, oğlunu arka odaya götürebilir miyim?, Fazla sürmez.” diyecek cesaret ve densizliği gösterebiliyor! Yakışıklı bir genç adam olan oğlumu Thai’lar çok beğeniyorlar. Sokaklarda yürürken Bir Holywood yıldızı geçiyormuş gibi genç kızlar karşı kaldırımdan bağrışıyorlar, satıcı kızlar biz geçerken dükkânlardan dışarı fırlıyorlar. Durum o kadar şaşırtıcı ki, önceleri hangi meşhur kişi geçiyor diye dönüp arkamıza bakıyoruz. Oğlum o zaman 18 yaşında ve gururu öylesine okşanıyor ki, okul bitince gelip Thailand’a yerleşmeye karar veriyor.
Turistik Gösteriler
Yılanlar, timsahlar, filler Thailand’ın özelliği olduğu için bu hayvanlarla ilgili çok sayıda merkez var. Üretim ve bakım merkezlerine gidebilir, gösteriler izleyebilirsiniz. Bangkok yakınındaki Rose Garden bunlardan biri. Burada çok güzel bir bahçe içine yerleştirilmiş amfitiyatroda Thai halkının geleneksel spor ve danslarından örnekler sergileniyor. Daha sonra fillerle bahçede yapılan çok sevimli gösteriyi izliyor, isterseniz onları sevebiliyor ve üstlerine binebiliyorsunuz. Bu merkezlerin yerlerini, fiyatlarını, gerek otel resepsiyonlarında gerek her yerde rahatlıkla bulabileceğiniz Turizm Bürolarından alabilirsiniz.
Tropik bir iklime sahip olan Thailand ayrıca bitki cenneti. Meraklısı çok sayıdaki botanik bahçelerini, özellikle orkide üretim merkezlerini ziyaret edebilir.
Geceleri kaldırımlara tezgâh açan kuzeyli kadın satıcılardan çok ucuza son derece değişik takılar bulup alıyorum. Patpong’dakigece çarşısı da fevkalâde zengin.
Ne Yenir?
Ucuz bir ülke olan Thailand ayni zamanda deniz ürünleri bakımından çok gelişmiş. Kanal kıyısındaki yüzer lokantalarda çok ucuza her türlü balık, istakoz, pavurya, bir porsiyonu bir adet olacak kadar olağanüstü büyüklükte karidesler yiyebilirsiniz. Fakat eğer sarımsak ve köriyi, hele de ikisini birlikte sevmiyorsanız, Thai yemekleriyle tanışıklığınız ve alışıklığınız yoksa, soslardan uzak durun derim. İlk günlerde bütün iyi niyetimizle geldiğimiz yerin damak tadını deneyelim derken, hava alanından itibaren tüm ülkenin havasının kızartma, köri ve sarımsak kokması, yediğimiz her şeyde aynı kokunun olması, üçüncü günün sonunda hepimizi bir şey yiyemeyecek hale getiriyor. Bu kokuya sebep olan, tüm caddeler boyunca yirmi dört saat tezgâhlarda pişirilip satılan kızartma yiyecekler. Sabah yedide otelden çıkıp tezgâhta kaynayan yağda kızarmış domuz bacakları, hamam böcekleri veya çekirge yiyenleri görünce kendinizi pek iyi hissetmiyorsunuz. Benim kameraya çekebilmem için bir kese kâğıdı dolusu kızarmış kurt ve çekirgeyi tuzlayarak yiyen Bangkokluyu hatırladıkça hâlâ fena oluyorum.
Hiç değilse kokusuz hamburger buluruz diye girdiğimiz McDonald’s daki ketçap şişesinde bile aynı koku çıkınca fena halde isyan ediyoruz. Neyse ki otele yakın ara sokakta bulduğumuz Heidelberg isimli Alman lokantasında son güne kadar kokusuz şnitzel ve haşlanmış patates bulabiliyoruz. Bu sıkıntılara rağmen, denemek için sokak tezgâhlarından satın aldığımız kızarmış muz, doğranmış meyve ve meyve suyu gibi yiyecekler hiç birimize dokunmuyor. Sokakta satılan her şeyi korkmadan yiyebilirsiniz! diyen Lonely Planet gezi rehberinin tavsiyeleri doğru çıkıyor.
Bir kaç günlük tecrübe sonrası deniz mahsulleri yemek için bir lokantaya her girdiğimizde hep bir ağızdan
“no sauce, no curry, no garlic, no spice, no nothing!”* diye bağrışıyoruz!
O güne kadar hiç görmediğimiz tropik meyvelerin hepsini deniyoruz. Kimi sarımsağa benziyor ama ayva lezzetinde, kimi eriğe benziyor ama kabak lezzetinde, kimi o kadar kötü kokuyor ki umumi vasıtalara sokmak yasak. Kaç çeşit içinden buraya da ithal edilen ananas, kivi ve mango dışında yenecek hiçbir şey bulamıyoruz.
Türk grupların olduğu otellerde sabah kahvaltılarında ciddi bir peynir krizi yaşanıyor. Açık büfelerde bir veya iki tepsi konan lezzetsiz çedar peynirleri, kapanın elinde kalıyor, zeytin zaten yok, reçeller çok ve lezzetli ama kâfi gelmiyor. Allahtan bol miktarda ananas, kavun, karpuz, taze meyve suları, kek ve çörekler var da idare ediliyor.
Kwai Köprüsü
Holywood’un meşhur ettiği Kwai Köprüsü,başlıca turistik yerlerden biri. Bangkok’tan-ciddi bir pazarlık neticesi-tenteli açık bir kamyonet kiralıyor ve Kanchanaburiyakınındaki köprüyü görmeye gidiyoruz. Koltuklar çok rahatsız olsa da okaliptüs ormanları arasından güzel havada yapılan yolculuk hoşumuza gidiyor. Yolda orman içinde Thaiların sıcaktan kaçmak için geldikleri ve nehrin oluşturduğu doğal havuzcuklarda yüzdükleri, Erawan Milli Parkı’nı ve Şelâlesini görüyoruz. Şelâleye yürürken bambu ormanından geçiliyor. Geniş ve yüksek öbekler oluşturmuş yaşlı bambularla fotoğraflar çekiyoruz. Havuz sıcakta çok çekici geliyor. Yanımızda mayo olmadığı için civarda kurulan tezgâhlardan bulduğumuz çirkinlik nümunesi, korkunç renklerde şortlar satın alıyor ve onlarla suya girip serinliyoruz.
Kwai Köprüsü, filmde kullanılmasının dışında hiçbir özelliği olmayan yeşillik, güzel bir yer. Bir trene binerek köprüyü geçiyorsunuz sonra bol miktarda hediyelik eşya çeşitlerinden satın alıyorsunuz.
Biz son yıllarda epey yer gördükten sonra gezdiğimiz yerlerle ilgili bazı sınıflamalar yapıyoruz. Turizm afişlerinden çok ilginç bir yer zannederek gidip de tatmin olmadığımızda, hoşumuza giden bir Konya tâbiri ile “kuru daldan düdük çıkarmışlar!” diyoruz. Bu köprü de biraz öyle ama maksat görmek, değil mi?
Köprünün hemen yanında 2. Dünya Savaşı Müzesi var. Yüksek binanın üstünde çatıdan aşağıya yerleştirilmiş çok büyük bir ejderha heykeli bulunuyor. Başta Hitler olmak üzere dönemin ünlü asker ve sivil kişilerinin heykelleri, haklarındaki bilgilerin yazılı olduğu levhaların önüne yan yana sıralanmışlar. Heykeller epey acemice yapılmış. Müze içinde de çok önemli bir şey yok. O döneme ait silahlar ve bazı belgeler bulunuyor.
Buradan sonra aynı bölgede bulunan ünlü Floating Market-Yüzen Pazar’a gidiyoruz. Kanallar boyunca sıralanmış küçük binalar ve kanallar üstünde, tümü teknelerde olan satıcı ve müşterileriyle turizm afişlerinde görmeye alıştığımız, görülmeye değer, ilginç bir yer. İnce, uzun, tipik teknelerde motor yaklaşık iki metrelik bir boru üstüne monte edilmiş şekilde arkada seyyar olarak duruyor. Kullanmadığı zamanlar tekneci boruya bastırarak motoru sudan dışarı çıkarıyor. Kadın-erkek hemen tüm tekneciler, herkesin fotoğraflardan tanıdığı ünlü bambu şapkalardan takıyorlar. Tekne manavlar, tekne hediyelik eşyacılar yanında ahşap binaların alt katlarında dükkân ve lokantalar da bulunuyor. O kadar kalabalık ki kanallarda karşılıklı geçmeye çalışan tekne fazlalığından sık sık trafik tıkanıyor!
Pattaya
Bu küçük şehir tamamen deniz kenarında tatil yapmak isteyenler için oluşturulmuş, bizdeki sahil kasabaları benzeri bir yer. Bir kaç alışveriş merkezi ve kumsal boyunca sıralanmış pek çok turistik tesis var. Burada bir mağazada Saa ağacının kabuğundan elde yapma kâğıtlar buluyorum, zorlukla taşımayı göze alarak yirmi tabaka satın alıp resimlerimde kullanıyorum. Şimdi keşke daha fazla alabilseydim diyorum ama o kadar uzak yerlerden uçakla eşya getirmek çok zor, ne kadar ilginç olursa olsun.
Bu şehrin en bilinen özelliği, turistik kaynaklara da girmiş olan “Alkazar Travesti Show.“
Tur rehberinin “ya bizimle gelirsiniz ya da asla bilet bulamazsınız” dediği gösteriyi biz geldiğimiz akşam en iyi yerden 1/3 fiyatına seyrediyoruz. Gerçekten görmeye değer bir gösteri. Özellikle dansçıların güzellikleri inanılmaz. Erkek olduklarını bilmek insanı hem hüzünlendiriyor, hem durumu daha da inanılmaz yapıyor!
Pattaya’nın karşısında bulunan Koh Samedadası bu ülkeye gelip te Phuket, Samui gibi gerçek egzotik adalara gidemeyenlere bir nevi teselli mükâfatı oluyor.
Bu adaya acentenin düzenlediği tur kişi başı 25 $ iken, her dakika karşılıklı kalkan motorlarla 7 $ vererek gidiliyor. Plajda görüntüsü aynı bizimki gibi olan sütlü mısır görürseniz denemeyin, çünkü tatlı pişiriyorlar. Fakat adada deniz çok güzel ve çok çeşitli yiyecekler bulmak mümkün. Tezgâhlarda ucuza Çin, Hint malları, yazlık ihtiyaçlar da bulunuyor.
Pattaya’da gece geç saatlere kadar alışveriş yapabilir, denize girebilir, parasailing yapabilir, Pattaya Beach Tower otelinin en tepesinden Tower Jump denen ve bir kabloya belinden bağlanarak aşağıya kaymak gibi tatil sporları deneyebilir, günlüğü 20 $ ödeyerek Harley Davidson kiralayabilir, çok ucuza deniz mahsulleri yiyebilirsiniz.
Başka da bir şey yapamazsınız! Bu nedenle bazı tur şirketlerinin gezilerde buraya bir hafta zaman tanıması fazla geliyor!.
Dönüş tekrar Bangkok üzerinden. Gittiğimize de, yiyeceklerden dolayı döndüğümüze de memnun oluyoruz ama ülkenin başka yörelerine tekrar gitme programları devam ediyor!
*sos yok, köri yok, baharat yok, sarımsak yok, hiçbir şey yok!