Çin’in Vietnam İkizi; Li Nehri Ve Güzel Yangshuo

0
2776

Chengdu çok güzel, büyük, gelişmiş bir şehir. Otelimiz ağaçlıklı, merkezi bir caddede, Carrefour’un karşısında, modern, aydınlık ve ferah. Yangtze’deki hurda gemiden sonra çok iyi geliyor!

Ertesi sabah dünyada ve Çin’de sadece bir kaç tane olan panda üretme çiftliklerinden birini görmeye gidiyoruz. Tamamı bambu ormanı içine yerleştirilmiş küçük barınaklar, havuzlar ve bir araştırma merkezinden oluşuyor. Yeni doğmuş bebekler pamuk bir top gibi, çok şirinler. Biraz daha büyümüş olanlar bahçelerde dallardan tepetakla düşerek alt alta, üst üste oynuyorlar. Bebeklerin resimlerinin çekilmesine izin verilmiyor. Küçük-büyük hepsi, bakıcıların ormandan kesip getirdiği bambu dallarıyla besleniyorlar. Bebeklere biberonla mama veriliyor.

Chengdu-Pandalar

Yaklaşık elli-altmış santim boyunda bir nevi büyük sincap benzeri, kocaman puf kuyruklu, kızıl bir cins olan kırmızı pandayı ilk defa burada görüyoruz. Gözlük takmış gibi duran tüylü yüzüyle çok sevimli.

Film merkezinde üretim süreci ile ilgili bir belgesel gösteriliyor. Dişiler çiftleşmeyi reddettikleri için doğal yoldan hamile kalamıyorlar. Çinliler sperm dondurma ve mikroenjeksiyon yöntemiyle başarı elde etmişler. Barınakta değişik ay ve yaşlarda pek çok bebek var. İlk defa anne olan dişilerin minicik yavruyu doğurduğundaki paniği ve onu yabancı bir yaratık sanarak koca pençesiyle üstüne vurması, kadın bakıcıların zavallı bebeği can havliyle kaçırması çok ilginç. İkinci defa yavruladığında ise müthiş bir şefkatle  bebeği iki avucuna alarak yalamaya başlıyor. Ne tür olursa olsun ilk çocukların kaderi bu sanırım! Ayrıca bu kadar iri bir mahlûkun böyle el kadar minicik yavru doğurması da gerçekten şaşılacak şey.

Şehre dönüp yeniden otobüsle iki saatlik yola, Leshan’da 71 m yüksekliğindeki Dev Buddha heykelini görmeye gidiyoruz. Bu heykel dışında, içinden nehir geçen büyük ormanlık park alanına yerleştirilmiş pek çok başka heykeller var. Bunlar Hindistan, Kamboçya, Pakistan gibi diğer ülkelerde bulunan orijinal tanrı heykellerinin bire bir kopyaları ve Büyük Buddha’nın da yapıldığı yerel kırmızı taştan oyulmuşlar. Ayrıca dağda kayaya oyularak yapılmış 150 m uzunluğundaki “Yatan Buddha” heykeli de nehre ve ziyaretçilerine yukarıdan bakıyor.

Chengdu-Lhesan, The Great Buddha (Büyük Buddha)

Çok sıcak ve rutubetli havada bir saat  kan-ter içinde yokuş ve merdiven çıkarak orman içinde yürüyoruz. Önce karşımıza, binlerce eski, paslı (veya yeni) asma kilidin kırmızı kurdeleler bağlanarak parmaklıklarına takılmış olduğu, çok dik bir merdivenle çıkılan tapınak çıkıyor. Son derece ilginç bir yer. Basamaklar çok dik. Tutunarak dikkatle çıkıyoruz. Yukarıda tapınağın içinde bağış karşılığı o kilitleri verdiklerini görüyoruz. Kurdeleye bağlanmış binlerce yeni kilit de tavandan sarkıyor. Gelenler alıp niyetlerinin olması için bir yere takıyorlar. Bir nevi türbeye çaput bağlama ritüeli! Artık hiç boş yer kalmadığından yeniler eski kilitlere takılarak zincir oluşturmuşlar. Asıl niyetin birlikte olan çiftlerin sevgi ile birbirine sonsuza kadar bağlanması olduğunu ama uzun ömürlü bir ilişki isteme hatta okul başarısı için bile kilit bağlandığını öğreniyoruz. Kilit ve “bağlama” kavramları bizim kültürde biraz olumsuz şeyler düşündürdüğü için ürkütücü olduğundan teşebbüs etmiyoruz ama “duanın yeri olmaz, hepsi ayni makama” deyip bütün bekâr sevdiklerimin isimlerini kırmızı kurdelelere yazıp bağlıyorum!

Ormanda bambuların ve görülmemiş büyüklükte, ağaç olmuş efteraların içinden yürüyerek nihayet tepenin üstüne vardığımızda inanılmaz bir manzara bizi bekliyor. Dalların arasından görünen dev Buddha’nın kocaman başı ile ayni hizadayız. Dimdik nehre inen bir kayaya oyulmuş heykelin yanındaki dar merdivenlerden, bir yandan nehir ve şehrin manzarasına, bir yandan heykele bakarak dikkatlice aşağı iniyoruz.

Gerçekten bir eşini şimdiye kadar görmediğimiz, görülmeye değer bir yer! Çektiğimiz fotoğrafların hiç biri maalesef gerçek ihtişamının onda birini bile yansıtmıyor.

Ertesi gece iki kişilik kompartmanda uyuyarak Guilin’e yola çıkıyoruz. Bir gün önce bilet alırken 16.00 da binip 17.00 de ineceğimizi görüp yol bir saat sürecek diye sevinmiştik. İniş saati olan 17.00 nin bir gün sonranın tarihi olduğunu fark edince bunalıma giriyoruz. Çünkü bu sefer yol yirmi beş saat sürüyor. Daha önce ayırtmadığımız için uçak bileti bulamıyor, bu uzun yolculuğa mecbur kalıyoruz. Neyse ki dönüş için daha vaktimiz var.

Çin’de mesafeler inanılmaz uzunlukta. Bizim alışageldiğimiz ölçülerin dışında olduğundan inanmakta güçlük çekiyoruz. Okumak için yanımıza aldığımız kitapların sonuncusunu da bitirmemek için trende telefonumla internetten sudoku bulmacaları indirip çözüyorum, amiral battı, isim-şehir dahil her aklımıza gelen oyunu oynuyoruz.

Mark’tan aldığımız bilgilerden sonra bir başka büyük şehir olan Guilin yerine daha küçük ve hoş olan Yangsuo’ya gidip orada kalmaya niyetliyiz. Onun çok memnun kaldığını söylediği, üç öğün konuklarına yuvarlak döner tablalı masada Çin yemeği pişirip sunan pansiyonun adresini alıyoruz.

Guilin’de vakit kaybetmeden transit geçerek otobüsle Yangsuo’ya geliyor, motorlu tuktukla(üç tekerlekli motorlu taksiler) hava karardıktan sonra oteli buluyoruz.

Yangshuo-Şehir

Çoluk çocuk çalışılan çok temiz bir aile pansiyonu. Sahibi genç ve akıllı bir Çinli. Karısı güler yüzlü ve temiz. Güzel yemek yapıyor. Konukların tamamı dünyanın her yanından gelmiş genç yabancılar. İnternetten rezervasyonlu olarak sürekli dolu çalıştığından sadece iki gecelik yer var. Yemeği orada yemeye devam edip, yatmak için üçüncü gece komşu başka bir motele geçiyoruz. Bu motel daha şık ve yeni fakat sahibi dil bilmiyor ve hiç müşterisi yok.

Bu arada çamaşırlarımızı da yıkatıyor, dönüş için Guilin-Shenzen tren biletimiz dahil, şehirdeki tüm atraksiyonların, Li nehri gezisi, park, mağara giriş biletlerini ve en önemlisi 2008 Pekin Olimpiyatları açılış töreninin ünlü yönetmeni Sanjie Liu’nun “Impression” isimli gösterisine ait çok zor bulunan biletleri bile hiç uğraşmadan ilk otelcimiz kanalıyla buluyoruz.

Li nehri

Li nehrinde bir kayıkçı, kalın sulama borularından yapılmış motorlu salıyla üç saat süreyle bizi gezdiriyor. Li nehrinin özelliği; dünyada bu arazi yapısının benzerinin bir tek Vietnam’da (Catherine Deneuve’ün oynadığı Indochina filmini görenler hatırlayacaktır) ve burada olması. Arazi, külah şeklinde dizi, dizi ağaçlık tepelerden oluşuyor. Vietnam’da denizin, burada nehirin içinden çıkıyorlar. Bu tepelerle kıyılardaki bambuların silueti müthiş güzel bir görüntü oluşturuyor. Yapılaşma hemen hiç yok. Etraf tarım arazisi. Arada otlayan ve suda serinleyen mandalar, (Çin’de manda çok) nehirde olta ve ağ ile balık tutan balıkçılar, manzaraya katkıda bulunuyor. Geleli beri hayal ettiğimiz Çin manzarasına kavuşmanın sevinciyle gözlerimize inanamaz halde gezimizi tamamlıyor, pek çok fotoğraf çekiyoruz.

Gene yakınlarda olan “Water Cave” (su mağarası) denen yere gidiyoruz. Burası, içine tekne ile girilen, bir süre iç nehirde yol aldıktan sonra inilip yürünerek dolaşılan çok büyük bir mağara. İçinde sarkıt ve dikitler, sıcak su kaynakları, çamur banyoları, yüzülebilen küçük bir doğal soğuk su havuzu var. Rehber eşliğinde grup olarak geziliyor. Biz ne çamur ne de havuzlara girmek istemiyoruz. İçerisi çok karanlık ve bu aktiviteler hiç de cazip görünmüyor. Ayrıca bir kapıdan girilip sonundan çıkılacağını zannederken girdiğimiz kapının tek açıklık olduğunu öğreniyor ve bir saatlik yolu tekrar yürüyerek geri döneceğimizi dehşetle fark ediyoruz. Zaten epeyce sıkılmış ve bunalmış olduğumuzdan gezinin bundan sonraki kısmı biraz klostrofobik bir deneyime dönüşüyor. Canımızı dışarı zor atıyor, bu vesile ile  hiçbir zaman mağaracılık yapamayacak olduğumuzu da anlamış oluyoruz.

Su Mağarası (Water Cave)

Ertesi gün Li nehrinin kollarından Yulong deresinin üzerindeki Dragon Bridge’e (Ejderha köprüsü) gidiyoruz. Burada da bambu sal kiralıyoruz. Çok berrak ve mevsimden dolayı sığ olan derede teknenin hareketi sırıkla itilerek sağlanıyor. Bu şekilde sadece suyun sesiyle  iki saat yol alıyoruz. Yol boyu yaklaşık on adet küçük şelale oluşturan setler var. Kayıkçı, salını buralardan son derece maharetle, üstümüzü bile ıslatmadan indiriyor. Burun önce bir süre asılı kalıyor, sonra şap diye suya düşüyor. İki kıyının manzarası gene ömre bedel. Suyun içinde çıkmış değişik ot öbeklerinde pembe, mor, çok güzel çiçekler açmış. İnsan nereye bakacağını şaşırıyor. Hava da harika olduğundan çok zevkli ve ilginç bir gezi oluyor, ruhumuz aydınlanıyor.

Otobüsle mağaradan biraz uzaktaki Moon tepesine gidiyoruz. Hava sıcaklığı 35-40 derece. Yaklaşık bir saatte yokuş yukarı bir patika ve basamaklardan, her an vazgeçmeye hazır şekilde tırmanarak,  yolda karşılaştığımız inen turistlerin “gayret, az kaldı, görmeye değer!” teşvikleri ile zirveye ulaşıyoruz. Zahmetimize değdiği kesin. 360 derece görüş alanı olan tepede, aşağıda dört bir yanımızda birbiri ardınca uzanan külâh tepeler silsilesi, doğal bir kemer oluşturmuş kayanın içinden bakıldığında, sisin de etkisiyle masalsı bir manzara oluşturuyor. Çin’in en güzel bölgesinde olduğumuza bir daha emin oluyoruz.

Moon Hill tepesi

Dönüşte Büyük Banyan ağacı parkına uğruyoruz. Miami ve Hindistan’da da görüp hayran kaldığımız bu tropik iklim ağacı, dallarından toprağa adeta su akıtır gibi kökler sarkıtıp, git gide tek ağaçtan yeni fidanlar oluşturuyor ve böylece nüfuz alanını genişleterek tek ağaçlık koru meydana getiriyor. Kökleri derine inmediği için Miami’deki kocaman, dünya güzeli banyanların çoğu 2005’te Vilma kasırgasında topraktan sökülüp yıkılmışlar. Yerlerine kasırgaya dayanıklı palmiyeler dikilmiş. Duyduğumuzda çok üzülmüştük.

Bu parkta da tek bir dev banyandan oluşmuş koruluk bulunuyor. Park çok büyük ve güzel. Tatil nedeniyle her yer kalabalık. Nehir kenarında ve sallarda gençler birbirlerini ıslatıp eğleniyorlar.

Gece Sanjie Liu’nun “Impression” adlı gösterisini izlemeye gidiyoruz. Nehir kıyısına bir amfitiyatro yapılmış. Açık havada, nehir ve ışıklandırılmış külâh tepelerin doğal dekor olarak kullanıldığı, tek kelimeyle muhteşem bir gösteri. Özellikle Yangshuo’nun tabiatı için yazılmış bir oyun. Dünyada başka hiçbir yerde oynanamaz çünkü baş rolde Li nehri var. Olağanüstü müzik ve kostümlerle, su üzerine saniyeler içinde kurulup, kaldırılan yüzen sahnelerde yüzlerce oyuncunun rol aldığı, Çin kültürünün çok özgün ışık ve renk oyunları ile temsil edildiği rüya gibi gösteriyi anlatmak çok zor. Çin’e gitme planı yapanların ne yapıp, edip görmesini tavsiye ediyorum.

Yangshuo’nun çarşısı çok güzel. Çin’de en çok yabancı turisti burada görüyoruz. Tanınan markaların gerçek ve sahte ürünleri uygun fiyata bulunabiliyor fakat hiçbir zaman aldığınız üründen ve fiyattan emin olamıyorsunuz. Pazarlığın boyutları her türlü mantığın ötesinde. Fransız turistlere 850 yuana satıldığını gördüğümüz ipek t-shirt’ü pazarlıkla 85 yuana sevinerek alıyor, üç dükkân sonra aynısını 40 yuana buluyoruz! Ne alırsanız alın, hep kazık yedim hissi içinde oluyor insan. Kazığı da yiyorsunuz gerçekten ve pes ediyorsunuz.

Çarşı içinde çok hoş küçük motel ve pansiyonlar var. Tamamı yabancı turist dolu. Burada yabancılara yönelik batı tarzı lokanta ve kafeler de bol bulunuyor.

Otelimize yürürken yolda bir cenaze evi görüyoruz. Evler hep vitrinsiz dükkân gibi caddeye açık olduğundan içeride ne olduğu görülebiliyor.

Tabut odanın ortasında gün boyunca duruyor. Üstüne büyük, beyaz, doldurulmuş bir kuş, önüne çiğ tavuk ve yiyecek kapları konmuş. Tabut yapma çiçeklerle süslenmiş. İçeride ve dışarıda her tarafta tütsüler yanıyor. Acılı aile, başlarına mendil gibi küçük beyaz bezler bağlamışlar, dizlerinin üstünde tabutun etrafında oturuyorlar. Dışarıda orkestra müzik çalıyor. Taziyeye gelenler sokağa dizilmiş sandalyelerde oturuyorlar.Tabutun önüne ölenin çiçeklerle süslenmiş büyük boy fotoğrafı konmuş.

Gün boyu otele gidip geldikçe ne yaptıklarını takip ediyor, onlar için üzülüyoruz.

Çin’de İnsanların çoğunluğu zayıf. Şişman Çinli hiç görmedik desem yeridir. Beslenme rejimlerinin bunda mutlaka çok rolü var. Zaten sofrada içine yemek çıkardıkları tabaklar o kadar küçük ki Amerikalılar o tabakları ancak kahvelerine fincan altı yaparlar! Yalnız bu kadar şekerli yemelerinin hiç de sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle son yıllarda Çin ve bütün Asya ülkelerinde diabet hastalığının alarm verecek ölçüde salgın şeklinde arttığını, üstelik onların daha genç yaşta ve zayıf olmalarına rağmen yakalanıp, komplikasyonlarından daha uzun süre zarar gördüklerini öğrenmek beni hiç şaşırtmadı.

Bebeklerin pantolonlarının arkası açık. Popoları ortada! Sanırım altlarını temizleme kolaylığı açısından olmalı. Zaten altlarına bez de bağlamıyorlar. Biraz daha büyük ve ayaklanmış olanları da anneleri her yere işetiyor.

Dikkatimizi çeken bir konu da, bebek ve küçük çocukların onda dokuzunun erkek olması. Daha önce tek çocuk sınırlaması yüzünden ailelerin kız bebeklere karşı kürtaj, ihmal, terk hatta yok etmeye varan uygulamalar yaptıkları kulağımıza gelmişti. Bu olumsuz tutum nedeniyle 100 kıza karşı 105 olan normal erkek bebek doğum oranının Çin’de dört yaşa kadar olan çocuklar arasında 114 e çıkmış olduğu söyleniyor ama benim bilimsel olmayan gözlemim bunun çok daha yüksek olduğu şeklinde!  2010 a kadar tek çocuk politikasına devam etme kararı aldıklarına göre on beş sene sonra başka ülkelerden kız ithal edecekler sanırım!

Daha önce Mark’tan duyduğumuz köylü pazarını arıyoruz. Çarşı içinde en kalabalık yerde bulunuyor. İçeriye girdiğimizde aradığımız şeyi içimiz kalkarak görüyoruz. Köpek kasapları! 

Köpek Restoranı

Yan yana dört, beş dükkânda kadın kasaplar çalışıyor. Boy boy küçük-büyük köpekler bütün olarak kızartılıp çengellere asılmış. Kuyruk, kafa, tüm organları tamam, kiminin karnı boydan boya yarılmış. Bazıları parçalanmış, yarım beden veya but halinde asılı. Kadının biri kocaman beyaz bir anne köpeği (memelerinin büyümüş olmasından hamile veya yavrulu olduğu anlaşılıyor) yere yatırmış, ateşte tütsülenmiş derisini fırça ile tüy kalıntılarından temizlemeye çalışıyor. Fotoğrafını çekmek istiyorum, şiddetle itiraz ediyor. Ne yaptıklarının pekâla farkındalar. Bizim için gerçekten sarsıcı bir deneyim.

Sonra aramızda tartışıyoruz. Vegetaryen olmadığımıza göre yargılamaya hakkımız olup olmadığını sorguluyoruz ama tüm dünyada dost, arkadaş hatta çok kişi için evlât yerine kabul gören bu canlının, besin kategorisinde bu kadar et çeşidi varken artık bu muameleye maruz kalmaması gerektiğine karar veriyoruz. Her gün kesecek köpekleri nereden buldukları da merak konusu. Acaba çiftliklerde mi yetiştiriliyor, yoksa sokaktan mı topluyorlar, bilmiyorum.

Aynı pazarda balık tezgâhları da var. Bunların birinde büyük bir balığın beli ve kuyruğu arasındaki bölümün omurganın bir tarafındaki yarım filetosunu kesip çıkarmışlar, balık daha canlı! Hayvan can havliyle hareket ediyor, tezgâhtan atlıyor, adam alıp tekrar tezgâha koyuyor ama hayvanı öldürüp işkenceye son vermiyor. Balık tutan insanlar olmamıza rağmen bu manzara da köpekler kadar bizi üzüp etkiliyor. Hâlâ unutamıyoruz. Bu gaddarlık bu millete atalarından mı miras diye düşünmemize sebep oluyor. Hatta Beijing’de sokaklarda sık gördüğümüz, süslü tasmalarla gezdirilen küçük köpekleri acaba sahipleri bir süre sonra kesip yiyorlar mı diye de merak ediyoruz.

Yangshuo’da görülecek yerleri bitirip gene gece treniyle Guilin’den Shenzen’e yola koyuluyoruz.

Impression-Ses ve ışık gösterisi

Tabiat güzelliği; 10/10

İnsanların genel karakteri ve turiste muamelesi; 4/10

Sanat, kültür, mimari; 8/10

Güvenlik; Dikkatli olunmalı 7/10

Bir daha gider miyim? Hayır

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here